top of page

ÖZBEKİSTAN SEYAHATİ-BUHARA ve NAKŞİBENDİ TÜRBESİ

Buhara’ya gitmek üzere erkenden Taşkent’teki otelimizden ayrılıyoruz. Komünist dönemin oluşturduğu kurallar silsilesinin devam ettiğini görüyoruz. Bizi hava alanına taşıyan otobüsümüz hava alanında bizleri indiriyor. Uzun bir yürüme yolundan sonra hava alanına giriyoruz. Uçaktaki yerim cam kenarı olduğu için manzarayı rahatlıkla görebiliyorum. Taşkent’in kenar mahallelerinden itibaren tarlalarda yoğun bir faaliyet olduğu dikkati çekiyor. Bu arada SSCB döneminde oluşturulmuş olan Kolektif çiftliklerin (Sovhoz ve Kolhoz) artık çalışmadığını öğreniyoruz. Topraklar devlete ait ve devlet belli bir kira karşılığında tarım toprakların işletmesini bu işlerle geçimini temin eden insanlara vermiş durumda. Uçağımız yükselirken tarım alanlarında uzanan sulama kanalları da dikkati çekiyor. Neredeyse ülkenin büyük bölümünde hakim olan yaz kuralığının önüne sulama kanalları ile geçilmiş durumda. Bir taraftan topraktan ürün alma veya meyve yetiştirmeye yönelik yoğun bir faaliyet olduğu dikkati çekiyor. Dikkati çeken başka bir şey de yer yer seracılık faaliyetlerinin yaygınlığı.

Buhara havaalanından bizi alan araçla şehir merkezine doğru hareket ediyoruz. Bu güzergâhta ilk ziyaret noktası Sayyid Amir Kulal hazretlerinin kabri. Sayyid Amir Kulal; Hoca Bahouddin Nakşibendi hazretlerinin hocası. Rivayet edilir ki, Nakşibendi hazretleri “benim kabrimi ziyarete gelenler önce hocam Sayyid Amir Kulal’ı, ardından annem ziyaret etsin ve sonra bana gelsin” buyurmuş. Bu tavsiyeye uyarak önce Sayyid Amir Kulal’ın kabrini ziyaret ederek Buhara’daki ziyaretlere başlamış olduk. Buhara’daki türbelerde yoğun bir inşaat faaliyetlerinin devam ettiğini görüyoruz. Ziyaret günümüz Cuma idi. Belli ki Cuma namazına yoğun bir hazırlık vardı. Türbe ve çevresini bir külliye görünümünde. Dolayısı ile büyük bir hareketlilik var. Fotoğraflardan da görüleceği gibi bir taraftan inşaat işleri devam ediyor, bir taraftan büyük kazanlarda pilav pişiriliyordu. İnşaat için kullanılan tuğlalar ilk görünüşte kesme taş gibi görünüyor. Mihmandarımıza soruyorum, fabrikasyon olduğunu öğreniyorum. Bu arada cami medrese ve külliyelerle ilgili fark ettiğimiz bir şey var. Minarelerin ana binadan ayrı yapılıyor olması. Gene dikkatimizi çeken bir başka husus ağaç işçiliğinde çok mahir oldukları. Sayyid Amir Kulal türbesinden sonra Nakşibendi hazretlerinin annesinin kabrini ziyaret ediyoruz. Bu arada dikkatimizi çeken bir başka nokta türbeler çevresindeki meyve ağaçlarının, özellikle “dut ağaçlarının” bolluğu. Dutlar yavaş yavaş olgunlaşmaya başladığını ve ziyaretçilerin bir taraftan dalından dut koparıp yedikleri dikkati çekiyor. Gene fark ettiğimiz bir başka şey türbelerde sürekli kuran okunup dua edildiği ki, bu kuran okuyanların görevliler dolduğunu öğreniyoruz. Bir taraftan Kura-ı kerim okunurken, bir taraftan da hayır yapmak isteyenlerin bizdeki lokma benzeri yağda kızartılmış yiyecekleri dağıtıldığı dikkati çekiyor. Buradaki ziyareti tamamlayınca Nakşibendi hazretlerinin türbesine doğru yöneliyoruz. Bir külliye içerisinde yer alan kabri ziyaret ediyoruz. Külliye içinde Nakşibendi Tarikatı Müzesi var. Müzenin eskiden medrese olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Müzede bu civarda kullanılan bir takım alet edevat sergileniyor ki, söz konusu eşyaların yakın zaman kadar Anadolu’da kullanılanlarla birebir aynı olduğunu fark ediyoruz. Ayrıca müzeyi gezerken Türkiye Cumhuriyet Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal ve Süleyman Demirel’inde burayı ziyaret ettiğini anlıyoruz. Bir taraftan etkileyici bir manzara olduğunu fark ederken, bir taraftan da daha önce hiç düşünmediğim, planlamadığım bir ziyarettin içinde olduğumu hissediyorum. Kendimi ne kadar şanslı ve mutlu hissettiğimi anlatamam. Cuma namazını külliye içindeki camide kılıyoruz. Bu da benim için ayrı bir mutluluk vesilesi. Gene ilginç bir manzara ortaya çıkıyor. İlk sünnet, farz namazı ve 4 rekât son sünnetten sonra cami imamı duaya geçiyor. Yani Cuma namazı 10 rekât olarak tamamlanmış oluyor. Bu arada cami içinde birkaç kişinin sünnetleri kılamaya devam ettiğini görüyorum ki, namaz bittikten sonra dışarı çıktığımızda bunların Türkiye’den gelen misafirler olduğunu anlıyorum. Namaz bitiminde hayır için ekmek ve lokma dağıtıyorlar. Ekmekleri herkes kendi fırınında pişiriyor. Bizdeki gibi şehirlerde fırın yok. Evlerde pişirilen ekmekler pazarda veya cadde üzerin

de satılıyor. Külliyenin hemen yanında bir mezarlık yet alıyor. Mezarlar ilginç şekilde yapılmış. Hemen her türbenin yanında mezarlık var. Ve mezarlık alan zemin toprak doldurularak yükseltilmiş durumda.

bottom of page