top of page

KAZAKİSTAN ve TÜRKİSTANDA NE OLUYOR?


1991 yılında SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan Kazakistan bağımsızlığının 31. yılını yaşadığı içinde bulunduğumuz günlerde ilginç olaylara sahne olmaktadır. Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’da başlayan ve kısa sürede dünya gündemine oturan olayların sebebi yakıt fiyatlarındaki artış olarak kamuoyuna yansıdı. Olayların büyümesi üzerine Kazakistan Cumhurbaşkanı Kolektif Güvenlik Örgütünden yardım istetmesi ile yeni bir süreç ortaya çıktı. Ve özellikle cumhurbaşkanının bu hamlesinin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda tartışmalar başlamış oldu. Bütüncül bir bakış açısı ile bu noktaya nasıl gelindiğinin irdelenmesi gerekmektedir. Bu ve bundan sonra meydana gelecek olayların anlaşılabilmesi için başta Kazakistan olmak üzere hem Türkistan (Orta Asya) Türk Cumhuriyetleri, hem de SSCB’den bağımsızlığını kazanmış devletlerin sadece bağımsız oldukları 30 yılı aşkın tarihleri değil, 1917’de Bolşevik İhtilali ve Çarlık Rusya’sının yıkılması ile başlayan 100 yılı aşkın sürenin birlikte düşünülmesi gerekir. Siyaseten aslında SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan devletlerin 20. Yüzyılın başında birçoğunun devlet olarak tüzel bir yapısı olmadığını, SSCB’nin yapılandırılması sırasında 1930’lu yıllarda Komünist Partinin her toplumun iç işlerinde bağımsız olacağı vaadi üzerine kurulan Özerk Cumhuriyetlerin şekillendirilmesi ile ana hatları ile bugünkü devletlerin oluşması için zemin hazırlandığı bilinmektedir.

Dünyanın en geniş topraklarına sahip devleti olan SSCB kurduğu merkezi otorite, uyguladığı merkezi planlama ve tüm SSCB’yi oluşturan özerk ve muhtar cumhuriyetlerin birbirine bağımlı olmasını sağlayan üretim ve dağıtım sistemi ile her toplumun diğer birine bağımlı hale gelmesini sağlamıştır. Özellikle SSCB’nin ilk yıllarında Stalin döneminde otoritenin sağlanması için uygulanan acımasız baskıcı yönetim uygulamaları hemen her toplum üzerinde derin izler bırakmıştır. Komünist ideolojiye bağlılık üzerine kurulan sistem zaman içerisinde üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin hantallaşmasına, temel ihtiyaçların karşılanamamasına, yolsuzluk ve kayırmacılık sitemin zayıflamasına ve nihayetinde çökmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle İkinci Dünya savaşından sonraki süreçte her türlü faaliyetin ve hareketliliğin Komünist parti hiyerarşik sistemi içerisinde ve istihbarat sisteminin kontrolünde gerçekleşmesi toplumları baskı altına almıştır. Komünist ideolojiye bağlılıkla bütünleşmiş katı devletçi anlayış, bir baskı unsuru haline gelmiştir. Eşitlik esas aldığını iddia eden komünist yapı zaman içerisinde SSCB’de oligarşik bir yapı haline gelmiştir.

SSCB’nin kendi iç dinamiklerine bağlı olarak 1991 yılında SSCB dağıldığında, başta Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan olmak üzere bütün eski SSCB devletleri bir anda kendilerinin bağımsız bir devlet olarak bulmuştur. Hemen hemen bütün bağımsızlığını kazanan devletlerin başına bağımsızlık öncesi özerk yönetimin başında olan yöneticiler devlet başkanı olmuş, başta devletin kuruluşu olmak üzere siyasi, sosyal ve ekonomik yapıyı şekillendirmiştir. Dolayısı ile bağımsızlıkla birlikte aslında demokratik bir yapı kazanmış gibi görünen bu devletlerin başındaki devlet adamları eski sistemin alışkanlıklarını, yaklaşımlarını ve uygulamalarını yeni kurulan devletlerde aynen devam ettirmiştir. Özellikle demokratik yapıların kurulmamış/kurulamamış olması halkların memnuniyetsizliğini anlamak bakımından önemlidir. Bölge ülkelerinde siyasi yapıyı gösteren bir harita incelendiğinde bazı Afrika ve Ortadoğu devletleri gibi Türkistan’daki Türk Cumhuriyetlerinin tek adam-tek parti yönetimine dayalı bir yapı ile idare edildikleri görülecektir.

Demokrasi tecrübesi olamayan bu devletlerde bağımsızlıktan sonraki süreçte SSCB döneminin Komünist parti uygulamaları hemen hemen her alanda devam etmiştir. Devletin yönetenlerin çevresinde oluşan yapılar kaynakları kontrol etmeye başlamış, rüşvet ve yolsuzluklar hayatın vaz geçilmezi haline gelmiştir. Bu durum yönetime yakın olan ve kaynakları kontrol eden azınlık bir grubun gittikçe daha zenginleşmesin sağlarken, bu ilişkiler ağı içinde kendine yer bulamayanlar ise gittikçe fakirleşmektedir. Aslında Kazakistan ve Türkmenistan gibi zengin yer altı kayaklarına sahip olan devletlerde bu kaynaklardan elde edilen gelirin halkın refah seviyesini artırmaması ve adaletsiz bir şekilde dağılımı bu devletlerde halkın yönetimden memnuniyetsizliğinin ana sebebidir.

Bu devletlerin hem iç siyasette hem de dış siyasette SSCB’nin mirasçısı olan Rusya federasyonunun hassasiyetlerini dikkate aldıkları/almak zorunda oldukları anlaşılmaktadır. Hem eğitim sistemleri ve hem de zaman içinde oluşan kültür ile bu devletlerin konumları Rusya Federasyonunun gücünü her zaman hissetmelerine ve herhangi bir durumda pozisyon alırken Rusya Federasyonunu dikkate almalarına yol açmaktadır. Çünkü Devlet başkanları hem kendi bekaları, hem de halklarının menfaatlerini dikkate aldıklarında Rusya Federasyonuna rağmen bir hareket yapmalarının, siyaset belirlemelerinin faturasının ne olacağını bilmektedir.

Kazakistan’ın devlet başkanı Nur Sultan Nazarbayev SSCB döneminde edindiği tecrübelerle Kazakistan’ı bağımsızlığından sonraki süreçte uzun süre idare etmiştir. Kazakistan bağımsızlığından sonraki süreçte birçok bakımdan önemli değişimler yaşamıştır. Kazakistan’ın bağımsızlığının ilk yıllarında siyaseten çözülmesi gereken demografik sorunlar arasında ülke nüfusunun etnik yapısı ve nüfusun dağılışının ortaya çıkarabileceği sorunları çözmekti. Kazakistan bağımsızlığını kazındığında toplam nüfus içinde Kazakların oranı ile Rusların oranı neredeyse eşitti. Öncelikle Kazakistan nüfusunun etnik yapısı önemli ölçüde değişmiş ve 1991 de nüfusun yaklaşık %38’i Ruslardan oluşurken, Rus nüfus oranı 2020 yılında % 19’a inmiştir. Nüfus kompozisyonun değişmesinde bazı Rusların Kazakistan’dan ayrılarak Rusya’ya göç etmeleri yanında, bir şekilde diğer Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Kazakların ülkelerine dönmelerinin teşvik edilmesi etkili olmuştur. Kazakistan'da nüfusla ilgili bir diğer problem de bazı bölgelerde Kazak nüfusun azınlık durumunda olmasıdır. Kazakistan'ın kuzey bölgelerinde Slav ve Alman nüfus çoğunluğu oluşturuyordu. Urallardan Aral gölüne ve Aral gölünden Balkaş gölüne çizilecek bir hattın doğusunda ve kuzeyinde Kazak nüfusun oranı % 25'in altına düşerken, Slav ve Alman nüfusun oranı % 70'in üstündeydi. Bu nüfus yapısının devam etmesi ileride egemenlik sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olabilecekti. Bu soruna çözüm olmak üzere Nazarbayev’in icraatlarından en önemlisi Kazakistan’ın başşehrinin değiştirmesidir. 1991’de Kazakistan bağımsızlığını kazandığında başşehri Almatı idi. Kazakistan meclisi ülkenin başşehrini Akmolla eyaletinde sıfırdan inşa edilen Astana’ya (Sonradan adı Nur Sultan olarak değiştirildi) taşımıştır. LPG'ye yapılan zamlar ve sosyoekonomik durumun kötüleştiği gerekçesiyle 2 Ocak 2022 tarihinde Almatı’da başlayan protestoların Kazakistan’ın başşehrinin değiştirilmesinin ne kadar doğru bir karar olduğunu göstermektedir.

Türkistan Türk Cumhuriyetlerinin hem bu günün hem de geleceğini anlayabilmek için günümüz yöneticilerini yetiştiren kültürel, siyasi ve sosyal ortamı iyi analiz etmek gerekir. Türk Cumhuriyetlerinde iktidar gücünü elinde tutanların en az 50’li yaşlarda olduğu kabul edilecek olursa, günümüz yönetici veya siyasetçileri ülkeleri bağımsızlığını kazandığı zaman 20’li yaşlar civarında, SSCB’nin komünist ideoloji ile eğittiği, bir şekilde soğuk savaş dönemi veya iki kutuplu dünyanın kutuplarından olan SSCB’nin gücünü içine sindirmiş bireylerden olduğunu hatırlamak gerekir. Hemen hayatın her alanına uygulanabilen, kişilerin bazı sorunları aşmadaki zorluklarını tanımlamak üzere kullanılan “öğrenilmiş çaresizliğin” ne olduğunun bilincinde olduklarını ve SSCB’nin mirasçısı Rusya Federasyonu ile hem siyaseten, hem jeopolitik olarak baş etmelerinin mümkün olmayacağının farkında olduklarını hatırlamak gerekir.

Kazakistan’ın kurucu devlet başkanı görevi bırakınca yerine Kasım Cömert Tokayev Kazakistan’ın II. Cumhurbaşkanı olmuştur. Kazakistan’ı dünya gündeminde ilk sıraya çıkartan protestolarla başlayınca Kolektif Güvenlik Örgütünden yardım isteyen Kasım Cömert Tokayev SSCB döneminde yetişmiş, SSCB Dışişleri bakanlığında çeşitli kademlerde çalışmış, Kazakistan bağımsızlığını kazanınca başbakanlık görevine getirilmiş, Nur Sultan Nazarbayev’in görevi bırakması ile devlet başkanı olmuştur. Kasım Cömert Tokayev’in bu kısa hayat hikâyesi bile SSCB döneminde aldığı eğitim ve kurduğu ilişkiler ağının nasıl bir arka plana sahip olduğunu göstermek bakımından önemlidir. Tokayev için yapılan bu tespitlerin diğer Türk Cumhuriyeti yöneticileri için de hemen hemen geçerli olduğunu hatırlamak gerekir.

Konuyu toparlarken SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan devletler SSCB’nin mirasçısı Rusya Federasyonu için ne ifade etmektedir? sorusunun cevabının da verilmesi gerekir. Rusya Federasyonu devlet başkanı Vladimir Putin ile yapılan röportajda Putin’in “Sovyetler Birliği'nin dağılması benim için bir trajediydi, binlerce yıl içinde bir araya getirilmiş olan her şey önemli ölçüde kaybedildi, SSCB’nin dağılması tarihteki Rusya’nın çöküşü” olduğuna dikkat çekmektedir. Bu aynı zamanda SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanana devletlerin Rusya Federasyonu için ne ifade ettiğini göstermek bakımından önemlidir. Dolayası ile SSCB’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan devletlerin kendi ayakları üzerinde durabilmesi, Rusya Federasyonundan bağımsız politika izleyebilmeleri için şartların henüz olgun olmadığını hatırlamak/hatırlatmak gerekir.

bottom of page